21 Ağustos 2014 Perşembe

Durup dinlenmeliyiz..

Zihnimiz ve kalbimiz binbir parçaya bölündü. 
Her tarafa yetişmeye çalışıyoruz. 
Yorgunuz, asabiyiz ve gerginiz.

Hayatın gürültüsünden birbirimizi göremiyoruz. 
Bağırıyor ama sesimizi duyuramıyoruz. 
Gürültü var; bağıranların sesini duyamıyoruz.

Bakmalı, görmeli ve seyretmeliyiz. 
Seyrimizi not etmeliyiz.

Vakit daraldı çünkü ve sözler birikti. 
Vakit daraldı ve söyleneceklerin çoğu

henüz söylenmedi.

Durup dinlemeliyiz,

Durup dinlenmeliyiz,

Durup düşünmeliyiz,

Ama durmalıyız önce.

Durmalı, durulmalı, durulanmalıyız. 
Ve içimize doğru bir yolculuğa çıkmalıyız. 
Yola çıkmalı, yolda olmalı ve yol almalıyız. 
Yolu bulmalı, yol olmalıyız. 
Ne demişti şair: “En uzun yoldur, insanın içi”

Ö. Tuğrul İnançer

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Beyaz Murekkep'in Beyaz Rafı

Tatil gelirde kitap okumamak olur mu hiç.  Okul kapanıp dostlarla araya mesafeler girince insan kendine yeni bi dost arayışına giriyor. Ya dizi ya film ya kitap. Seni hemen terk etmicek istedigin zaman başlayıp istediğin zaman bitirebildigin bi sohbet ortamı. Bende şu ara bu haldeyim bi dosttan bi dosta, hatta bazen biri bitmeden dayanamayip digerine baslayip digeriyle birlikte götürdüğüm kitap okuma donemimdeyim. 
Kitaplığım beni hep kendine çeker.(Resimdeki en sevdiğim yeni kitaplarımın bulunduğu  rafım.) Başında durur kitaplarin kapaklarına bakıp icindekileri hatırlarım yada yarım kitaplarimı artık tamamlama sözü veririm kendme. Bi kaç saat önce Kuyucaklı Yusuf'u bitirdim. Onun hüznünü yaşıyorum. Şimdi Piraye'ye geçmemek için kendimi zor tutuyorum önce yarım kitaplarımı bitirmeliyim ama kendme engel olamıcam gibi gözüküyor. 

8 Temmuz 2014 Salı

PAÇANGA BÖREĞİ

Müthiş lezzetli ve basit bi tarifle karşınızdayım.

Öncelikle domatesle biberi yağda soteliyoruz.

 Kaşarı rendeleyip maydanozu da küçük
küçük doğrayıp karıştırıyoruz.

Leziz pastırmalarımızıda küçük dilimlere ayırıyoruz.
Sonra dörde ayırdığımız yufkamızin üzerine sırayla domates biber karışımını, pastırmayi en ustede maydanozlu kaşarı serpiyoruz. Sonra çok ince olmayacak şekilde sarıyoruz.


Vee tavada kızartıyoruz.
Afiyet olsun :)

24 Haziran 2014 Salı

13 Mayıs 2014 Salı

BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE


Bu yazıyı ilk okuduğumda tokat yemişim gibi hissettim.  Çünkü o ara bir buçuk yıl geçmesine rağmen öğretmenliği kazandığım için hala mutsuzdum sürekli söylenip duruyodum arkadaşlarıma. Tekrar sınava hazırlanmayada cesaretim yoktu. Instagramda bi arkadaşım paylaşmış kitabin bu bölümünü.  Bu kitabı okumaliyim dedim ve hemen aldım.  Kitabi okuyali aylar oldu ama bende büyük etkiler bıraktı . En önemlisi öğretmenligi sevdirdi. Aslinda nerde ne olduğunun önemi yok. Önemli olan bulunduğun yerde elindeki şartlarla ne kadar iyi olduğun,devletin için neler yapabildiğin.

Şimdiye kadar devletin için ne yaptın?       Bundan sonra ne yapabilirsin ?

Kitap geri kalmış ,toprakları dahi elverişsiz Finlandiya'nin vatandaşlarının çabalarıyla nasıl geliştiğini anlatıyor. Her yurttaşın kendine pay çıkaracağı bir kitap.

ATATÜRK ARBORETUMU

İçeri girdiğimde sanki İstanbul'da hatta Türkiye'de hatta dünyada değilmişiz gibi hissettim. Kimsenin olmadığı bu sessiz sakin mekana sadece 2 tl vererek girdik. Ulaşım baya zordu ama değdi. Tabi ki sonra tekrar tekrar gitmeye devam ettim .  Belgrat ormanı yakınlarındaki eşsiz güzellik. Bu arada sonradan fark ettim dizilerin çoğu burada çekiliyor. Çalıkuşu'nun ilk bölümüde burda çekilmiş :) bizzat çektiğim bir kaç kare...











DÜĞÜN DAVETİYESİ





Abim sekiz yıllık kız arkadaşıyla evleniyo düğün davetyesinin şiirini kendisi yazdı. Ben bayıldım bakalım sizde begenecek misiniz

Emrin almışız imandan, Varmışız muhabbete candan, Leyla Mecnun gibi püryan Eyledi rabbim gönlümüzü Nasipse olalım bir ömür mutlu İnandı herkes bu yol kutlu Yarenler yarınlardan umutlu Olarak gelecek düğünümüze Riyasız şarkımızın düğünü bugün Umarsız sevdamızın düğümü bugün Ziyafeti mutluluğumuza bekleriz o gün...


GELECEK MİSİN ?

Her geçen gün
birer ümit tanesi
takıyorum içimdeki gerdanlıklara.
Kalbimin hazine odasından taşar oldular.
Gelecek misin?..
Yoksa koparıp atayım mı,
tane tane saçılsınlar mı düşlerimden ? 

                                              atik altınsoy

1 Mayıs 2014 Perşembe

İSTANBUL

Babamın 2001 yılında  işi için İstanbul'a taşındığımızda yazdığı şiir. En sevdiğim  şiirlerindendir paylaşmak istedim.

İSTANBUL

Bir dost isen dostça sarmaya
Alacağım varsa borcum almaya
İstanbul sana geldim
Ömür yetmez gibi seni tanımaya

Bırak gideyim sende ağlatacaksan
Dost görünüp arkadan vuracaksan
İstanbul sana geldim
Kapat kapını,onursuz yaşatacaksan

Cennetten köşe gibi görünen güzelliğin
Güldürmüyor insanları cehennem özelliğin
İstanbul sana geldim
Yanılmıyorsa hislerim,üzerimde gözlerin

Bir yerinde açlık,diğerinde saltanat
Tek istediğim yutma ol kol kanat
İstanbul sana geldim
Ya adam et,ya toprağına kat

Mini etekli çarşaflı kucağında saklarsın
Bir köşende ezan birinde çan çalarsın
İstanbul sana geldim
Umarım ana umarım babam olasın
Dilerim düşündüğüm o şehir kalasın

                                             
                                           ATİK ALTINSOY

NFK

Necip Fazıl Kısakürek / Çile kitabından seçtiklerim 



insan, yaklaştığınca yaklaştığından ayrı; 
belli ki; yakınımız yoktur Allah'tan gayrı

^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^

kudret O'nun;gayrında ne mecal var, ne tüvan;
alim ilmine yansın, pazısına pehlivan...

^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^

aşk korkuya peçedir, korkuda aşka perde,
Allah'tan nasıl korkmaz,insan onu sever de

^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^

gözüm,aklım,fikrim var deme hepsini öldür!
sana çöl gibi gelen, O, göl diyorsa göldür!

^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^

sual:ey veli insan nasıl olmalı, söyle!
cevap:son anda nasıl olacaksa hep öyle.

^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^

her ağızda, her telde fanilik dırıltısı
sonunda tek bir şarkı,tabutun gıcırtısı...

29 Nisan 2014 Salı

AŞK-I LAL





Aşk-ı Lal

Sahaflarda çalışan Bilal ile İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesinde memur olan Lal’ın aşkını anlatıyor bu kitap.  Şiirlerle süslenmiş üslubuyla beni kendine oldukça çekti. Olayların Beyazıt ve çevresinde geçmesi de kendime yakın hissettirdi. Kitaba başladığımda Çemberlitaştaydım sanki başımı kaldırıp etrafa baksam Bilal’i görecekmişim hissine kapılmıştım.  Hala sahaflara gittiğimde Halit Amcayı arar gözlerim. Neredeyse hiç yan yana gelemeseler de şiirlerle kendilerini anlatan bu ikili okunmaya değer.
Kitaptan bir kesit ; (Bilal’in Lal’e açıldığı şiir)

“Aşk;
Satırlar boyu okunan mıdır?
Gönüle ilmek ilmek dokunan mıdır?
Dilden dile anlatılan mıdır?
Bir sır gibi saklanan mıdır?
Yüreğe düşen bir kor mudur?
Dayanılması imkânsız zor mudur?
Hiç tanışılmamış dost mudur?
Dosta götüren yegâne yol mudur?
Ezelden ebede beklenen midir?
Şekeri şerbeti zehreden midir?
Mecnun’u Kerem’i kahreden midir?
Yaratılmış ne varsa cezbeden midir?
Kadere gösterilen rıza mıdır?
Gece gündüz görülen rüya mıdır?
Ebediyen çekilen cefa mıdır?
Cennette bile olmayan sefa mıdır?
Başa gelen bir kaza mıdır?
Onsuz bir ömür heba mıdır?
Biri çıkıp sorsa ‘Nedir’ diye
Bu soru, aşkı bilmeyene reva mıdır?”